Biz yetişkinler, "Bizim zamanımızda..." ile başlayan cümleleri sıklıkla kullanırız. Özellikle anne babalar, bu deyimi kullananlar arasında başta geliyor diyebiliriz...
Bu söz, şöyle devam eder: "Bizim zamanımızda olanaklar dardı." "Bize derslerimizde yardım eden yoktu." "Öğretmenimize bir şey sormaya çekinirdik."
Evet; artık olanaklar, koşullar, eğitim sistemi değiştiği gibi bilginin hızı ve niteliği de değişti. Bu değişime paralel olarak belki "öğrenci olmak" da değişti... Pek çoğumuz bizlerin 8. sınıfta gördüğümüz bir konuyu ilkokul 4. sınıf öğrencisinin gördüğüne tanık olduğumuzda bilginin sunum hızını şaşkınlıkla karşılamıştır. Zaman zaman bilgisayar kullanırken çocuğumuzdan destek almış, onların "yaşından büyük" sözleri karşısında gülmekten kendimizi alamamışızdır. Bu ve benzeri örnekler bizi; değişen koşullar, eğitim sistemi ve öğrenciler ile birlikte bizlerin; yani "velilerin" de değişmesi gerçeğine götürüyor. Örneğin, "Artık veliler de öğrencilerle birlikte okula başlıyor." desek yeridir! Öğrencinin okula başlamasıyla birlikte anne babanın da kalorisi hesaplanmış beslenme çantaları hazırlama, öğretmen-öğrenci-veli üçgeninin gereği olarak sık gerçekleşen okul ziyaretleri, performans ödevleri ve günlük ödevlere destek, caddelerdeki yoğun trafiğin korkusuyla çocuğu okula bırakıp okuldan alma, dershane vb. yollarla liselere giriş sınavlarına hazırlanmasını sağlama, öğrencinin günlük soru çözümünü takip etme gibi sorumlulukları başlıyor denebilir. Bununla birlikte çocuğun internete girme gün ve saatlerini kontrol etme, oyun ve televizyon bağımlılığının önüne geçmeye çalışma, cep telefonunu kontrollü kullanmasını sağlama, fast food vb. yiyeceklerden uzak tutmaya çalışma, alışveriş tutkusunu belirli düzeyde koruma, rehberlik servisleriyle sıkı bir diyalogda olma, hatta çocukla daha doğru bir iletişim kurmak için kişisel gelişim kitapları okuma da bunlara eklenebilir. Bir de bu saydıklarımıza ergenlik döneminin gelgitlerinin de eşlik ettiğini düşündüğümüzde velilerin işi zor görünüyor! Ancak tüm bunlar bir yana, veli-öğrenci ilişkisinde geçmişte ve bugünde değişmeyen bir sihir vardır ki o da "ilgi"dir. İşte bu yüzden "Okulun zilleri, veliler için de çalar." diyorum ben. Çalan zille birlikte çocuğunuzu derse uğurlamak, yeni kitapların kokusunu duymak, oturup onunla birlikte defter kaplamak, yani çocukla birlikte heyecanlanmak! Onun okulda yaşadıklarını dinlemek, çözümler üretmesine yardım etmek, pozitif enerji yaymak... Belki projesini yapabilmek değil ama ona yapabileceği yönünde gerekli özgüveni sağlamak... Kısacası ona "yanında olduğunu" hissettirmek... Bir çocuk çeşitli nedenlerle başarısız da olabilir. Bu durumlarda sabırsız ifadeler kullanma, başkalarının çocuklarıyla karşılaştırma yoluna gitme ve onun özgüvenini sarsıcı cümleler kullanmanın yanlışlığı ise tarif bile edilemez. Unutulmamalıdır ki; nasıl bir çocuğun bir hafta çantayı kenara atıp okula gitmeme ve "bıktım" deme lüksü yoksa, çocuğunun iyiliğini isteyen bir velinin de bıkkın ifadeler kullanarak çocuğun özgüveninde kalıcı hasarlar bırakma lüksü yoktur. Benzer şekilde çocuğa sürekli eğitim sisteminin eksiklerinden dolayı yakınan ve umutsuzluk veren bir velinin de çocuğa pozitif bir enerji verdiğinden söz edilemez.
Sonuç olarak şunu iyi anlıyoruz ki; günümüz yeni koşullarında, "başarılı öğrenci" için "başarılı veli" olmak da çok önemli... Öğrencilerimizden "başarılı" olmasını ve devamsızlık yapmamasını beklediğimiz gibi bizler de veli olarak "başarılı" olmalı ve "ilgi göstermede" devamsızlık yapmamalıyız. Düzenlenen veli toplantıları ve seminerlerini kaçırmamalı, üniversitelere giriş sistemi hakkında bilgi sahibi olmalı, öğrencimizi yakından tanıyarak ona ilgimizi hissettirmeli, hatta onunla birlikte heyecanlanmalıyız!